Milattan önce kurulmuş bir yerleşim yeri olan Kızılcahamam, Ankara’nın en köklü tarihe sahip beldeleri arasında yer alır. Günümüzde yemyeşil doğası ve şifalı termal suları ile bilinen Kızılcahamam Belediyesi, geçmişten günümüze sağlık ve turizmin merkezi olmuştur. Türk soylarının Anadolu’ya yerleşmelerinden öncesinde birçok farklı medeniyetin ve kültürün etkisi altında kalan bölgede onlarca antik yapı da bulunur.
Milattan önce 1660-1190 yılları arasında hüküm süren Hitit Uygarlığı, Ankara’nın tarihinde derin izler bırakmıştır. Günümüzde Kızılcahamam Belediyesi olarak bilinen bölge, Hitit kontrolünde uzun yıllar boyunca yönetilmiştir. Hitit Uygarlığı’nın çöküşünden sonra ise sırasıyla Frigler, Lidyalılar, Persler, Galatlar, Romalılar ve Bizans tarafından kontrol edilmiştir. İlçe sınırları içerisinde antik çağlardan kalma birçok yapı ve mağara bulunur. Merkezden 17 kilometre uzaklıkta bulunan Çeçtepe Köyü’nde, Paleolitik Çağ’dan kalma yontma taş aletler bulunmuştur. Günümüzden 2 milyon yıl kadar önce başlayan ve yaklaşık olarak milattan önce 10.000’de son bulan bu çağ, Yontma Taş Devri olarak da adlandırılır. Bölgedeki ilk yerleşimlerin de bu dönemde gerçekleştiği düşünülmektedir. 1071 yılında yaşanan Malazgirt Meydan Savaşı’ndan sonra Türk soylarının Anadolu akını başlamış ve bu soylardan bazıları 1073 yılında Ankara çevresine ulaşmışlardır. Türk Oğuz boylarının bölgeye gelişi ile ören yerleri ve mezralar kurulmaya başlanır.
Günümüzde Kızılcahamam Belediyesi sınırları içerisinde kalan bölge 1073 yılında Selçukluların kontrolüne geçmiştir. Daha sonra Anadolu Selçuklu Devleti tarafından yönetilen bölge, pek çok sultan ve hanedan tarafından ziyaret edilmiştir. Bu ziyaretlerden en bilineni, Anadolu Selçuklu sultanı Alaattin Keykubat tarafından gerçekleştirilen ve topraklara Anadolu adının verilmesine neden olan ziyarettir. Ordusu ile sefere çıkan Alaattin Keykubat, yolunun üzerindeki Taşlıca Köyü’ne ziyaret gerçekleştirir. Köy sakinlerinden Horasan erenlerinden Kırmızı Ebe, sefere giden askerler için bir bakraç ayran hazırlar. Kocasını da bu seferlerden birinde kaybetmiş olan Kırmızı Ebe’nin sırtında, yetim oğlu Oruç’u taşımaktadır. Hazırladığı ayranı küçük bir taş oyuğa döken Kırmızı Ebe, askerlere ayran verebilmek için oluğun başına oturur. Bir bakraç ayranın, koca bir orduya yetip arttığı söylenir. Kırmızı Ebe, ayranından içmek için gelen askerlere “Doldurun yavrularım” der, askerler ise “Ana, dolu.” şeklinde cevap verirler. Günümüzde bu olayın yaşandığı Taşlıca Köyü’nde Kırmızı Ebe ve Oruç Gazi türbeleri bulunur. Bu olayın yaşandığını gören Alaattin Keykubat, Kırmızı Ebe’den isteğini sorar. Kırmızı Ebe ise, yetim oğlu için biraz yiyecek ve hayır duası ister. Alaattin Keykubat ise, bulundukları toprakların Kırmızı Ebe ve oğluna yurt olarak bağışlanmasını emreder. Cumhuriyetin ilanına kadar geçen süre boyunca bu topraklardan vergi alınmaz. Selçuklu Devleti’nin yıkılması sonrasında Kızılcahamam bölgesi, çeşitli beyliklerin kontrolü altına girmiştir. 1356 yılında ise Osmanlı sultanı Orhangazi’nin oğlu Süleyman Paşa tarafından ele geçirilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Osmanlı döneminde, günümüzde Kızılcahamam Belediyesi içerisinde kalan bölgeye Yaban Ovası denilmiştir. 1523 yılından itibaren ise bu isim Yabanabad olarak değişir. Evliya Çelebi tarafından 17.yüzyılda kaleme alınan Seyahatname’de Yabanabad’dan şu şekilde bahsedilir; “Yabanabad, Ankara Vitayeti Sancağının kuzeyinde bir ilçe merkezi olup, doğudan ve kuzeyden Kastamonu Vilayeti, batıdan Beypazarı, güneyden Ayaş ve güneydoğudan Çubuk kazaları ile çevrilidir. İlçe merkezi 660 nüfuslu Şorba karyesi (köyü) olup, kaza 175 köyden ibarettir.” Daha sonra ise Yabanabad’ın idari merkezi Demirciören Köyü olarak değiştirilmiştir. 1831 tarihli bir belgede ise, padişah II.Mahmud’un emri ile bölgeden 70 demir ustasının top arabası yapımında çalışmak üzere İstanbul’a sevk edilmesinden bahsedilir. Günümüzde bu köyde hiçbir demirci bulunmaz. 1914 yılında Ankara Valiliği tarafından iletilen talepte, merkez olan Şorba’nın köylere olan uzaklığı belirtilerek Kızılcahamam’ın merkezi konumu ve kaplıca suları nedeniyle merkez olması teklif edilir. Bu talebin reddedilmesi üzerine hazırlanan ikinci talepte; Sey Hamamı ve maden suları sayesinde bölgenin önemli bir ticaret merkezi haline geleceği, aynı zamanda bölgede yaşayan halkın gerekli binaların inşasını gerçekleştirme sözü verdiği belirtilir. Bu teklif kabul edilerek 1915 yılının Kasım ayında ilçe merkezi Kızılcahamam olur. Yine aynı yıl, daha önce Beypazarı’na bağlı olan Çamlıdere de Kızılcahamam’a bağlanır. Resmi kayıtlarda bölgenin adı, hala Yabanabad olarak geçmektedir.
29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyetin ilanı ile bölge tarihinde yeni bir sayfa açılır. Askerlik Şubesi ve Nüfus İdaresi binaları, 1925 yılında Şorba’dan Yabanabad’a taşınır. Bölgede yeterli konut bulunmamasından dolayı kamu görevindekilerin konaklamaları, çadırlarda ve kiralık evlerde gerçekleşir. O dönemde Ahiler ve Zımmiler olarak bilinen köyler, mahalle yapılarak Kızılcahamam’a bağlanır. İlerleyen dönemlerde bu mahalleler, bölgenin en kalabalık yerleşim yerleri halinde gelir. Kamu görevinde bulunan memurların birçoğu da, Kemalpaşa (Ahiler) ve İsmetpaşa (Zımmiler) mahallelerinde ikamet eder. Bölge, İstanbul-Ankara karayolu üzerinde olmasına ve Ankara’nın başkent ilan edilmesine rağmen beklenen büyümeyi gerçekleştiremez. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 16 Temmuz 1934 tarihinde Kızılcahamam’ı ziyaret etmiş ve Soğuksu Milli Parkı’nda konaklamıştır. Ziyaret sonrasında Atatürk’ün altında dinlendiği çam ağacı özel bakım altına alınmış ve Atatürk’ün burada söylediği “Bu cennet yurt köşesinde mutlusunuz Kızılcahamamlılar” sözlerinin işlendiği levha asılmıştır. Daha sonraki dönemlerde bölge İsmet İnönü, Celal Bayar ve Adnan Menderes tarafından da ziyaret edilmiştir. Ankara’da en yüksek orman örtüsüne sahip olmasıyla bilinen Kızılcahamam Belediyesi, günümüzde termal suların ve sağlık turizminin merkezi konumundadır. Soğuksu Milli Parkı’nda bulunan binlerce çam ağacı, Ankara’nın ve ülkemizin oksijen ihtiyacını karşılar.
Ankara’nın merkezinden 80 kilometre uzaklıkta bulunan Kızılcahamam, İstanbul-Ankara karayolu üzerinde konumlanır ve 35.000 kişilik bir nüfusa sahiptir. İlçe kuzeyde Çerkeş ve Gerede, güneyde Ayaş ve Kazan, doğuda Çubuk ve batıda Çamlıdere ve Güdül ilçeleri ile çevrelenir. İç Anadolu ile Karadeniz bölgeleri arasında geçiş noktası oluşturan bölgede her iki iklimin özelliklerini bulmak mümkündür. Bölgenin dağlık yapısı ve ormanlık alanları, birbirinden güzel yaylaları ve akarsuları ünlüdür. Ankara’nın su ihtiyacını karşılama konusunda en önemli barajlar arasında olan Kurtboğazı, Eyrekkaya ve Akyer barajları da Kızılcahamam Belediyesi sınırları içerisinde yer alır. Kızılcahamam Belediyesi, sağlık turizminin en yoğun olduğu ilçelerden biridir. Bölgede bulunan kaplıcalar ve termal sular; romatizmadan eklem hastalıklarına, yaralanmalardan psikolojik hastalıklara kadar birçok alanda faydalıdır. Termal suların sağlığa etkileri hakkında daha detaylı bilgi almak için Termal Tatil Hangi Hastalıklara İyi Gelir başlıklı yazımıza buradan ulaşabilirsiniz. Kızılcahamam Belediyesi’ne bağlı olan Soğuksu Milli Parkı, pek çok grup tarafından düzenlenen çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapmasıyla da bilinir. Park içerisinde doğa yürüyüşleri, piknik, spor faaliyetleri ve eğlence amaçlı etkinlikler düzenlenir. Aynı zamanda park içerisinde, nesli tehlikede olan kara akbabalarını görebilmeniz için Kara Akbaba Gözetleme ve Besleme İstasyonu da yer alıyor. Soğuksu Milli Parkı içerisinde yaşayan yüzlerce farklı hayvan ve bitki türü hakkında daha detaylı bilgiye, Kızılcahamam’da Hangi Canlıların Yaşadığını Biliyor Musunuz yazımızı okuyarak ulaşabilirsiniz. Kızılcahamam, Ankara ve çevresinde ziyaret edebileceğiniz en ilginç bölgeler arasında yer alıyor. Termal tatilinizi beş yıldızlı otel konforunda ve bölgenin muhteşem doğası içerisinde gerçekleştirmek için rezervasyonunuzu hemen yaptırın.